Kapitalizmin Karanlık Yüzü: Ölü Köylü Sigortası

Kapitalizm: Bir Aşk Hikayesi belgeseli için hazırlanmış bir banner

Kapitalizmin Karanlık Yüzü: Ölü Köylü Sigortası 

Bu yazımda, şu anda içinde yaşadığımız küresel kapital ekonomik düzenin karanlık yüzünden bahsetmek istiyorum. Asıl adı Corporate-Owned Life Insurance (halk tabiriyle Dead Peasant Insurance) olan Ölü Köylü Sigortası adlı uygulamadan yıllar önce bir ödev için araştırma yaparken haberdar olmuştum. Özellikle iktisatla bağlantılı alanlara ilgi duyan veya bu alanda akademik çalışmalar yürüten kişilerin oldukça aşina olduğu bir uygulama olsa da konuya uzak çok sayıda kişinin bu sigortanın varlığından ya haberi yok ya da içeriği hakkında bilgi sahibi değiller. Biz bu yazıda  Ölü Köylü Sigortası'nı ana hatlarıyla ele alacağız. Yazıda, konu hakkında genel bilgi sahibi olmak hedeflendiği için fazla derine inmeyecek, detaylarda kaybolmayacağız. 

Nedir bu Ölü Köylü Sigortası?

Adı kulağa korkunç geliyor, farkındayım. İnanın, anlamı daha da korkunç. Bu sigorta en temelde bir şirketin, çalışanlarını bilgisi olmadan sigortalatmak ve böylece çalışan kaybettiğinde toplu hayat sigortası tazminatını almak amacıyla başvuruluyor. Kabaca özetlersek, söz konusu sigorta ile "çalışanının ölüsü" şirkete para kazandırıyor. 

Sigortanın ortaya çıkış hikayesi aslında son derece masumken (!) kar maksimizasyonu ile hareket eden açgözlü şirketler tarafından suistimale uğruyor. Klasik bir kapitalizm hikayesi aslına bakarsanız. 80’li yılların başından itibaren birçok Amerikan firması, çalışanların olası ölümü neticesinde yaşanacak zararı minimize etmek ve belirli vergi indirimleri sağlamak için (gizli) hayat sigortası yaptırıyor. 80’lerde bu sigorta yalnızca üst düzey şirket çalışanlarına ve şirketin kilit pozisyonundaki az sayıda üst düzey çalışanına uygulanan bir şirket politikasıyken yani ani ve zamansız ölümlerinde şirketin gerçekten zarara uğrayacağı bir avuç uzman için söz konusuyken 90’lı yıllardan itibaren bu politika yaygınlaşıyor. Yozlaşma da bu noktada başlıyor. Bazı büyük şirketler, üst düzey çalışanlarının yanı sıra orta ve alt düzey çalışanlarına da çoğunlukla bilgi ve onayları olmaksızın sigortalatıyor. Bu sigorta, daha sonra Ölü Köylü Sigortası olarak anılmaya başlıyor. Kabaca özetlersek, söz konusu sigorta ile "çalışanının ölüsü" şirkete para kazandırıyor. Ölen kişinin ailesine ya da yakınlarına söz konusu tazminattan pay vermek şöyle dursun bu tazminatın alındığına dair bilgi bile verilmiyor. 

Yıllık ortalama 8 milyar dolar bu poliçelere ayrılıyor

Bir araştırmaya göre, aralarında Bank of America, Citibank, AT&T,  WalMart,  Dow Chemical, Proctor&Gamble, Walt Disney, Nestle gibi büyük kuruluşların da bulunduğu firmalar yıllık ortalama 8 milyar doları bu tarz poliçelere harcıyor. Bu tutar, ABD'de yapılan toplam hayat sigortası poliçe yatırımının yüzde 20´sine tekabül ederken, önümüzdeki 5 yıl içerisinde 9 milyar dolarlık vergi indirimi  hedefleniyor. Sonuç olarak, söz konusu sayılar işletmelerin ahlaksızlık sınırlarında dolaşması ve bir insanın ölümü üzerinden kâra kâr katmalarının temel motivasyonu haline geliyor.


Thomas Moore

Tüm zamanların en çok gişe yapan 3 belgeseline imza atan, İrlanda asıllı ABD'li oyuncu, yapımcı ve yönetmen Thomas Moore'un Capitalism: A Love Story (Kapitalizm: Bir Aşk Hikayesi) adlı belgeselinde Ölü Köylü Sigortası yapılan ve öldükten sonra şirkete milyon dolarlar kazandıran iki çalışanın aileleriyle yapılan röportajlar durumun içler acısı yönünü fazlasıyla ortaya koyuyor. Belgeselde yer alan ilk röportaj Amegy Banka’da orta düzey yöneticilik yapan ve sigortalandıktan sonra kanserden ölen Daniel L. Johnson’ın ailesiyle gerçekleştirilmiş. Banka, onu bilgisi ve onayı dışında sigortalatmış, ölümünden 1.5 milyon dolar kazanmış. Eşi adamın ölümünden birkaç hafta sonra bu durumdan tamamen tesadüfen haberdar olmuş ve Ölü Köylü Sigortası’nı araştıran Avukat Meyers’ı tutmuş. Yapılan araştırmalar sonucu eşinin üstüne ikinci bir poliçe daha yapıldığını ve ölümünden kazanılan toplam miktarın 5 milyon doları bulduğunu öğrenmiş. Elbette bu paraya ne kendisi ne de oğlu dokunabilmiş. Buna rağmen kadının en çok gücüne giden ise bu sigortalara, finans çevrelerinde “köylü sigortası” dendiğini öğrenmek olmuş. Eşinin kaybının ardından öğrendikleri ile yıkılan kadın, “Köylü lafı çok ağırıma gitti” diyerek hislerini açıklamaya çalışıyor.

Çalışanın ölümü aileyi iflasa sürüklerken, şirkete kazanç sağlıyor

İkinci röportaj Wal-Mart çalışanı Paul Smith ve ailesiyle yapılmış. Paul Smith uzun yıllar Wal-Mart’ta çalışmış, eşi ise kısa bir dönem orada geçici olarak çalışmış. Smith eşinin ölümünden sonra Wal-Mart’ın üç yüz elli bin alt sınıf çalışanın sigortalandığını ve bunların arasında 18 ay Wal-Mart için çalışan eşinin de yer aldığını öğrenmiş

Eşinin ölümünden sonra hastanelere 100 bin dolar borçlanmış. Cenaze kaldırıldıktan sonra şirketin yaptığı poliçeden haberdar olan Smith, eşinin ölümünü ailesini iflasa sürüklediğini fakat Wal-Mart için kazanç kaynağı olduğunu söylüyor.

Kadın çalışanları sigortalatmak daha karlı 

Burada değinilmesi gereken bir başka önemli konu da kişi ne kadar gençse kazancın da o kadar fazla olmasıdır çünkü doğal olarak genç insanların daha uzun yaşayacakları düşünülür. Kadınların yaşam süresi erkeklerden fazla olduğu için de genç kadınların ölümünün şirketlere 80 bin dolar civarında para kazandıracağı öngörülüyor. Bu nedenle şirketler, kadın çalışanları sigortalatmanın daha karlı olduğunu düşünüyor.

"Çalışanın ölüsü dirisinden daha değerli"

Thomas Moore belgeselinde bu tür poliçeleri yaptıran şirketlerin sigortaladıkları işçilerin ölmesini beklediklerini çünkü şirketler için çalışanın "ölüsünün dirisinden çok daha fazla para ettiğini” yani daha değerli olduğunu ifade ediyor. Konuyla ilgili yapılan şirket içi değerlendirme raporlarında da şirketin her yıl kaç işçinin ölümünden ne kadar kazandığı bilgisinin yer alması ve bu doğrultuda rapora beklentilerini yansıtan bir ortalamanın çıkarılması Moore'un sözlerini destekler nitelikte.

Raporda her yıl ortalama üç çalışanın intihar edeceğinin öngörülüyor olması da işin başka bir boyutu. Rapordaki bu kısım Avukat Meyers’ın da dikkatini çekiyor çünkü takdir edersiniz ki intihar, her yıl kesin olarak gerçekleşmesi beklenebilecek bir şey değil. Belgeselde Moore, Meyers’a insanların ne zaman ölmesi beklenir diye bir soru yönelttiğinde cevaplamakta zorlanan avukat savaş, terör ve uyuşturucu davası gibi olayların ölüm beklentisi getirdiğini söylüyor. Şirketlerin ve bankaların ölümlerden bu kadar para kazanması ve ölüm beklentisi oluşturan terör olaylarının, savaşların, uyuşturucu üretiminin bir türlü sonunun gelmemesi de bu noktada akıllara pek çok soru işareti düşürüyor. 



Yazımızı belgeselin sonunda yer alan ve hafızalara kazınan sözlerle bitirmek istiyorum: 

"Kesin olan bir şey var ki: O da kapitalizmin çalışan sınıfın ölüsünden bile yararlanmanın en şık yollarını bulmuş olması."


Yorumlar

Popüler Yayınlar