Radyo Gönülçelen (Kısa Hikâye-Tek Bölümlük)

Radyo Gönülçelen


“Geceniz nasıl geçiyor Radyo Gönülçelen dinleyicileri? Geceye sağlam parçalarla devam edeceğiz ama öncesinde kısa bir telefon görüşmesi… Numarayı ve yapmanız gerekeni biliyorsunuz, önce davranan kazanır.”

Program sunucusu camın arkasındaki teknisyene işaret verdi. Birkaç ufak ayar sonucunda telefon bağlandı. Sunucu en enerjik ses tonuyla selamladı konuğunu. “Selamlar. Radyo Gönülçelen’desin."

Hattın diğer tarafından genç bir kadın sesi geldi. “Merhaba.”

“Seni biraz tanıyabilir miyiz?” dedi sunucu.

Gelen cevap bir parça beklenmedikti.

“Bunu yapabileceğimi sanmıyorum. Yapabilsem bile yapabildiğimi hissetmezdim zaten çünkü ben de kendimi tanımıyorum.”

Sunucu bunun bir şaka olduğunu düşünerek canlı kahkahalarından birini patlattı. “Kendini gerçekten tanıdığını iddia edebilecek kaç kişi vardır ki zaten? Sen yine de bana ismini söyle. Sana hitap edebilmek için bir isme ihtiyacım var.” diyerek bir tuşa bastı ve kahkaha efekti stüdyoda yankılandı.

Genç kadın her zerresine tiksinti işlemiş bir ses tonuyla cevap verdi. “Bu programlarla ilgili en sevmediğim şey ne biliyor musun? Sahtelik. Kahkahalar sahte. Alkışlar önceden kaydedilip düzenlenmiş ses kayıtlarından ibaret. Canlı yayın yaptığını söylüyorsun ama o bile sahtedir belki. Boot’larla falan yapıyorsundur yayınları.”

Sunucu iletişim becerisi yüksek biri olduğundan -bu işi kapmasını sağlayan da buydu zaten, bir de kendine özgü cazibesi tabii- buna nasıl karşılık vereceğini iyi biliyordu.

“Antika biriyle karşı karşıyayız sanırım sevgili dinleyiciler. Senin gibileri severim aslında. Soyunuzun tükendiğini sanıyordum.” diyerek başka bir tuşa bastı ve alkış sesi duyuldu.

“Boot’ları sahte bulduğum için antika mıyım yani?” dedi kadın. “Öyleyse peki, paslı bir antika olduğumu kabul ediyorum.”

Sunucu da gülmekten kendini alamadı. “Seni temin ederim, ben oldukça gerçeğim Antika -sana böyle dememin bir sakıncası yoktur herhalde, bana başka şans tanımadın. Yapay zekâ falan değilim yani, için rahat olsun.”

Sahte kahkahalar bir kez daha çınladı.

Kadın bunu bekliyormuş gibi hazırlıklıydı. “Yapay zekâ olmaman seni gerçek yapar mı? Sen de en az teknoloji kadar yapaysın. O çok eğlenen, enerjik tavrın sahte mesela. Teknoloji gibi bugün içinde yaşadığımız dünyayı da sahte buluyorum. Teknoloji geliştikçe biz daha da çirkinleşiyoruz. Sonra teknoloji biraz daha gelişiyor ve daha iyi makineler, daha güzel filtreler çıkıyor. Kusurlarımızı onlarla maskeliyoruz. Dışımızı güzelleştiriyor, görüntüyü kurtarıyoruz ama içten içe çürümeye devam ediyoruz. Sonra da hepimizin içinden düşündüğü kötülükleri yapanları linç ediyor, duyar kasıyoruz. Başka hiçbir şey yapmıyoruz, sadece duyar kasıyoruz. O da sahte ama. Bir şeylere iki gün üzülüp üçüncü gün unutuyoruz, normalleştiriyoruz. Kapitalizmin bizden istediği gibi boş ama güzel görünen ayaklı reklam panolarına dönüşüyoruz. İnançlı, vicdanlı bir görüntü ama arkasında hiçbir şey yok. İki boyutlu bir reklam afişi. İçi boş, daha fazlası yok.”

“Vay canına Antika! Aynı zamanda gerçek bir isyankârsın demek.”

Bir gülme efekti daha.

“Sence ben isyankâr mıyım?” diye sordu kadın garip bir sesle.

“Sen öyle olduğunu düşünmüyor musun?”

“Doğrusu, bilmiyorum. Okuduğum bir kitapta, “Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir. Olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir." yazıyordu. Benim de uğruna savaştığım bir davam var. Dünyaya ve insanlara ne kadar sahte olduklarını göstermek istiyorum. Bunun uğruna soylu bir ölümü mü yoksa gösterişsiz bir yaşamı mı seçeceğime karar vermeye çalışıyorum. Bu beni isyankâr mı yapar?”

Kadının kelimelerinden ve ses tonunun arkasına gizlenmiş hissizlikten etkilenen sunucu rahatsız hissetmeye başlamıştı. Teknisyene görüşmeyi bitirmesini ima eden bir hareket yaptı. Ancak adam bunun mümkün olmadığını belirtircesine başını iki yana salladı. Bunun tek bir anlamı olabilirdi; programın yapımcıları bu görüşmenin devam etmesini istiyorlardı. Dinleyicilerin ilgisini çekmiş olmalıydı.

“Dava uğruna soylu bir ölüm kulağa oldukça epik geliyor fakat sanırım ben gösterişsiz bir biçimde yaşamayı seçerdim. Yaşamayı seviyorum. Her şeye rağmen.” dedi sunucu bozuntuya vermemeye çalışarak. “Sen sevmiyor musun?

“Yaşamayı seviyorum ama yaşamak istediğim yer dünya mı bilmiyorum. İnsanlar beni yoruyor, onları sevmekte zorlanıyorum. Birine laf olsun diye söylenen en sıradan sözcükler beni deli ediyor. Yapmacıklığın hiçbir türüne tahammülüm yok. Bu yüzden ben bir uyumsuzum. Topluma ayak uyduramıyorum çünkü sahte değilim. Ben onlar gibi, hiçbir şey olmamış gibi yapamıyorum.”

Sunucu iyice telaşlanmaya başlamıştı artık. Teknisyene çılgınca el işaretleri yaptı ancak o başını iki yana salladı. Yalnız da değildi üstelik. Yapımcılardan biri oradaydı. Görüşmeyi sonlandırmayacaklardı.

“Onlar derken…” Hissettiğinden daha sakin konuşmaya çabalıyordu. “Kafanda belirli biri var mı, yoksa bütün insanları mı kast ediyorsun?”

“Sahte olanları. Herkesi. Seni. Yani evet, bütün insanları.”

“Hepimizin sahte olduğunu düşünüyorsun, anladım. Ama bak, ben gerçeğim. Seni dinliyorum. Sahte kahkaha efektleri de olmayacak artık. Söz. Yeter ki sen… Çılgınca bir şey yapma, tamam mı?”

Kadın açık konuşması için ona meydan okudu. “Çılgınca bir şey?”

“Soylu bir ölümden, dünyada yaşamak istemediğinden bahsediyorsun. ‘Çavdar Tarlasında Çocuklar’dan alıntı yapıyorsun ki bu kitap, sosyopatların kendileriyle en çok özdeşleştirdiği kitaptır. Sence aklımdan ne geçiyor olabilir?”

Bu sözler üzerine genç kadın güldü. “Benim için bir şarkı çalmanı istiyorum.”

“Bir dakika, soruma cevap vermedin.” dedi sunucu telaşla.

“Senden benim için son bir şarkı çalmanı istiyorum.”

“Son bir şarkı?”

“Evet, son bir şarkı.”

Teknisyenin şarkı için hazırda beklediğini görünce sunucu iyice sinirlendi. Bu kadın biraz sonra canlı yayında intihar edebilirdi fakat kimsenin tehlikeyi sezdiği yoktu. Geriye kalan tek sağ duyulu insan olabileceğini düşünerek derin bir nefes aldı.

“Pekâlâ, seninle bir anlaşma yapalım. Ben senin için şarkıyı çalacağım, sen de çılgınca bir şey yapmayacaksın, tamam mı?”

“Bence burada yaşamaya devam etmek yapılabilecek en çılgınca şey. Şimdi, şarkıyı çal yapay zekâ.”

“Peki peki,” İletişimi sürdürmek için umutsuzca çırpınıyordu. “Hangi şarkıyı istiyorsun Antika?”

“Radiohead’den Fake Plastic Trees lütfen.”

“Şaşırtıcı değil fakat güzel seçim.”

Şarkı başladığında kısa süreli bir sessizlik oldu. Ancak kadının hala orada olduğunu, görüşmenin kesilmediğini biliyordu çünkü nefes alış-verişlerini duyabiliyordu. Şarkının sözlerinin arasından…

Lastik bitkilerle dolu bir şehirde…

Hattın diğer ucundaki ses kaybolduğunda duyacaklarından daha doğrusu duymayacaklarından korkarak seslendi sunucu. “Antika hala orada mısın?”

Cevap gelmedi. Bu sırada şarkı devam ediyordu.

Fakat yerçekimi her zaman kazanır.
Ve onu tüketir, onu tüketir…

“Antika!” diye tekrar seslendi.

Hat kesildi. Sunucu başını teknisyene ve yapımcıya çevirdi. Çaresizce seslendi onlara da. “Tekrar bağlayın. Ona ne olduğunu bilmem lazım. Lütfen.”

İçeri giren yapımcının yüzündeki muzaffer ifade sunucuyu afallattı. “Program tarihindeki hatta herhangi bir radyo programının ulaşabileceği en iyi dinleme oranlarını aldık.”

“Şu anda bunun umurumda olduğunu mu sanıyorsun? Birinin hayatı söz konusu…” dedi sunucu, sinirden elleri titriyordu.

“Saçmalama. Tabii ki intihar etmeyecek. Sadece dikkat çekmeye ça1ışıyordu, başardı da.”

“Bundan nasıl emin olabilirsin ki?” dedi şaşkınca.

Yapımcı alaycı bir ifadeyle, “Söylediklerini duymadın mı? Kendini Holden Caulfield zanneden gösterişçinin tekiydi. Tek derdi ilgi çekmekti.” dedi.

“Bence derdi gösteriş yapmak değildi, bize bir tür mesaj vermeye çalışıyordu.”

“Gerçekçi ol biraz, mesaj falan yok. Hatta bizi işletmeye çalışıyordu belki de. Ne olursa olsun, herkes istediğini aldı.”

Sunucu derdini kimseye anlatamıyor, şarkı hala bangır bangır devam ediyordu.

Eğer senin istediğin kişi olabilseydim,

Her zaman, her zaman…

Şarkının sonlarına doğru adamların tartışması sona erdi. Programın bitiş jeneriği devreye girdi ve her şey sessizleşti.

Sunucu; Antika adını verdiği kızın sonunu hiçbir zaman öğrenemese de onun bir mesaj iletmeye çalıştığına inanmaya devam etti. Bütün kalbiyle gösterişsiz bir yaşamı soylu bir ölüme tercih ettiğini umuyordu.

Tüm o sahteliğe rağmen. İnsanların istediği kişi olmadan.

Her zaman, her zaman…


SON

26.06.2019
Silivri, İstanbul

Yorumlar

Popüler Yayınlar