Üç Sıcak Çikolata (Kısa Hikaye-Tek Bölümlük)
Üç Sıcak Çikolata
Bakışları buğulanmış cama kaydığında dışarıda aceleyle hareket eden kırmızı, bulanık bir figür gördü. Kırmızılı figür giderek yaklaştı ve nihayet kafenin kapısı açıldı. Kırmızı paltolu kadın içeri şöyle bir bakındı, aradığını bulunca yüzüne hoş bir gülümseme yerleşti.
"Dışarıda dondurucu bir soğuk var." dedi sandalyeye otururken.
"Evet," dedi diğer kadın. "Ama bilirsin, karsız geçen bir yılbaşındansa dondurucu soğuğu tercih ederim."
"Bilmez miyim?" dedi kırmızılı kadın başını sallayarak. Omuzlarındaki kar tanelerini silkeledi ve eldivenlerini çıkardı. "Ben artık karlı yılbaşının o kadar büyük hayranı değilim. İtalya'da yaşamak beni sıcakla barıştırdı sanırım. Akdeniz iklimi işte."
Telefonunun kamerasından kırmızı rujunun düzgün olup olmadığını kontrol etti. Yeterince iyi göründüğüne kanaat getirdiğinde gülümseyerek telefonu ortadan kaldırdı. Paltosunun cebinden diğer kadınınkine benzer bir zarf çıkarıp masanın üstüne koydu.
"Sen de mektubu almışsın."
"Elbette, yoksa burada ne işim var?"
Bakışları; önce önünde duran fincana, sonra diğer kadının önündeki fincana ve en sonunda da boş sandalyenin önünde duran sahipsiz fincana ilişti.
Eliyle boş sandalyeyi işaret ederek, "Henüz gelmedi demek?" dedi sorarcasına. Diğer kadın başını sallayarak onayladığında sordu: "Sen kaçta geldin?"
"İki buçukta." İmalı bir ifadeyle ekledi. "Tam da söylenen saatte yani."
"Bir ima mı seziyorum?"
"Sadece söylüyorum."
Kırmızılı kadın hemen konuşmadı. Önce onu uzun uzun süzdü. Taba rengi ceketini, beyaz gömleğini, sade küpelerini ve çene hizasında kesilmiş saçlarını pek beğenmemiş olacak ki yüzünü buruşturdu.
"Kırklı yaşlarda gibi görünüyorsun." diye görüşünü bildirdi kısaca.
"Kırklı yaşlardayım zaten. Sen de öylesin."
"Öyle hissetmiyorum." dedi kırmızılı omuz silkerek. "Ben senin gibi görünmüyorum ayrıca."
"Bak bu kesinlikle doğru." dedi ceketli bariz bir şeyden bahseder gibi. Eliyle kırmızı paltonun içinde var gücüyle sırıtan beyaz, tül elbiseyi işaret etti. "Ne giyiyorsun sen öyle? Cibinlik mi?"
"İtalya'da insanların moda anlayışı var." Ardından alaycı bir ifadeyle ekledi. "Hem senin giydiğin şu cekete ne demeli? En azından ben gardırobuma biraz renk katmayı göze alabiliyorum."
"Söylesene, nasıl oldu da bu kadar sinir bozucu olmayı başardın?"
"Sen nasıl oldu da dakik biri olmayı başardın?"
Ceketli kadın omuz silkti. "Bütün vaktimi işgal eden bir işim, eşim ve çocuğum var. Bunlar beni dakik olmakla barıştırdı sanırım. Yetişkinlik işte."
Ruja bulanmış dudaklarını büzerek cevap verdi diğeri. "Senin sıkıcı bir hayatın olacağını tahmin etmiştim, yanılmamışım."
"Hayatım sıkıcı değil." diye itiraz etti kadın sakince. Sıcak çikolatasından bir yudum aldı. "Eşimle ve çocuğumla sahip olduğum şeyi dünyadaki hiçbir şeye değişmem. İşimi de seviyorum hem."
"İtalya fırsatını elinin tersiyle ittiğine pişman değilsin yani, öyle mi?" diye sordu kırmızılı kadın inanmaz bakışlarla.
"Kesinlikle."
"Artık resim de yapmıyorsundur?" dedi sorarcasına.
"Bazen yapıyorum." diye cevap verdi diğeri. Kırmızılı kadının imalı bakışları üzerine yanakları kızardı. "Tamam tamam, yıllardır elime fırça almadım."
Böyle bir yaşamı ihtimal dahilinde bile göremiyormuş gibi başını salladı kırmızılı. "Hiç özlemiyor musun peki?"
"Ara sıra özlüyorum ama dediğim gibi, İtalya'ya gitmediğime memnunum. Gitseydim şimdiki hayatıma sahip olamazdım. Eşim ve kızım olmadan da ben 'ben' olamazdım."
Kırmızılı kadın konuyu biraz daha uzatma konusunda kısa süreli bir kararsızlık yaşasa da sonunda sohbetin yönünü değiştirmenin daha iyi olacağına karar verdi. Cevabını çok merak ettiği soruyu sordu. "Peki, onunla mı evlendin? Sinan'la?"
Sinan. Üniversitedeki sevgilisi, büyük aşkı Sinan... Bir zamanlar hayatının aşkı olduğunu düşündüğü fakat evlenme teklifini geri çevirdiği Sinan...
Parmağındaki yüzükle oynarken başını iki yana salladı ceketli. "Hayır, başkasıyla evlendim."
"Evlenme teklifini de kabul etmedin o halde. Pişman mısın peki?"
"Değilim. Hiç olmadım." dedi tereddütsüzce. "Onunla bir sonumuz olmadığını, mutlu olamayacağımızı hep biliyordum. Farklı dünyaların değil, farklı galaksilerin insanıydık biz. Hatta biliyor musun, iyi ki kabul etmemişim diyorum aklıma geldikçe. Çok gençtim, yanlış kararlar vermeye fazlasıyla eğilimliydim. Ki şunu kabul edelim, Sinan'la evlenmek yanlış bir karar olurdu."
Elini yanağına dayayıp bir an için hülyalara daldı kırmızı paltolu. "Çekici bir pislikti."
Bunun, kendi sözlerine dair zımni bir onay olduğunu farz ederek devam etti diğer kadın. "Teklifini kabul etseydim, kendimi asla tanıyamazdım. Gerçekte kim olduğumu hiçbir zaman bilemezdim."
Ona katıldığını belli edercesine başını salladı kırmızılı. "Eğer bir kadın yirmi dört yaşına kadar hayatının erkeğine rastlamadıysa..."
Diğeri cümleyi tamamladı. "O kadın şanslı bir kadındır. Deborah Kerr, değil mi?"
"Evet. Gerçekten de öyle ama, değil mi? Bunu ben de çok düşündüm. Eğer evlenme teklifini kabul etseydim, İtalya'ya asla gidemezdim. Şimdiki hayatıma sahip olamazdım. Ben olamazdım hatta. 'Onun ben'i olurdum çünkü. Şimdiyse tamamen kendime aidim."
"Sen de kararından pişman değilsin öyleyse?"
"Hayallerimin peşinden gittiğim için mi? Asla, bir saniye bile. Kolay oldu demiyorum ama orada kendime sanat, aşk ve neşeyle dolu bir hayat kurdum." Omuz silkerek ekledi. "Sahip olduğum özgürlüğü seviyorum. Kendimle olmayı da... Sadece bazen biraz yalnız hissettiriyor. Giderken herkesi geride bıraktım, biliyorsun. Bazen dünyaya karşı ben, sadece benmişim gibi hissediyorum."
"Ama sen hep böyle olsun isterdin." dedi diğeri. "Her zaman korkusuz, özgür ve biraz da pervasızdın. Bağımsızdın. En tehlikeli yollara bile düşünmeden atardın kendini. Hem de sırf manzarası güzel diye."
"Öyle. Manzara bazen cidden güzel olurdu ama. Yine de sen hep güvenli patikayı takip ederdin." dedi kırmızılı gülümseyerek. Sıcak çikolatasından koca bir yudum aldıktan sonra sordu. "Peki, Sinan ne yapıyor şimdi? Bir daha hiç haber aldın mı ondan?"
"Bak buna çok güleceksin," dedi kadın alaycı bir ifadeyle. "Eliz'le evlendiler."
"Eliz mi?" Gözleri kocaman açılmıştı. "Arkadaşımız olan Eliz'den mi bahsediyorsun?"
Başıyla onayladı. "Hayat şaşırtıcı sürprizlerle dolu."
"Ne demezsin."
Kafenin kapısı açıldığında sohbet sona erdi çünkü iki kadının da başı o yöne çevrilmişti. Muazzam bir soğuk dalgası ve bolca minik kar tanesi eşliğinde içeri siyah paltolu bir kadın girdi. Saçları haftalardır taranmıyormuş gibi keçeleşmişti. Ruhsuz gözleri içeriyi şöyle bir taradı.
Onu da inceleme fırsatını kaçırmayan kırmızı paltolu diğerine doğru eğilip kulağına fısıldadı.
"Ceketin hakkında söylediğim her şeyi unutabilirsin." Ardından epey pejmürde görünen siyah paltoyu kast ederek ekledi. "Bu bir felaket çünkü."
Bu esnada siyah paltolu kadın ağır adımlarını iki kadının onu beklediği masaya yöneltti. Gülümsemeksizin onları selamlayıp sandalyeye oturdu. Kireç gibi bembeyaz yüzünde tek bir mutlu kas yoktu zaten. Cebindeki mektubu çıkarıp diğer ikisinin görebileceği şekilde havada tuttu.
"Mektubu aldım."
Böylece üçüncü kadın da masadaki yerini almış, sandalyelerin hepsi dolmuştu.
Üç sıcak çikolata, üç mektup ve üç kadın...
"Erkencisiniz." dedi siyah paltolu kadın üşüyen ellerini ısıtmak için fincanına sararken. "Nasıl oldu bu?"
"Akdeniz iklimi ve yetişkinlik." diye kısaca özet geçti kırmızılı, alaycı bir gülümsemeyle.
Siyah paltolu ona anlamayan gözlerle baktı. Taba rengi ceket giyen kadın onu önemseme dercesine elini salladı. Keçeleşmiş saçları ve kireç gibi yüzü bir süre süzdükten sonra itiraf etti.
"Seni böyle görmeyi beklemiyordum."
"Böyle derken?" diye sordu siyahlı.
"Tren kazası gibi."
Kırmızılı da lafa karışmadan edemedi. "Ya da dünyanın sonu?"
"Bunları sizden duymak çok hoş." dedi siyahlı neşesizce gülerek.
"Peki, ne oldu sana? Hangi yolu seçtin?" dedi kırmızılı. Onu şöyle bir süzdü. "Bu hale gelmek için çok kötü bir seçim yapmış olmalısın."
"Öyle oldu." dedi kadın fincanı sertçe masaya koyarak. "Yanlış kişiyle evlendim. Mutsuzluğa giden en kestirme yol. Hayatını mahvetmenin de en garantili yolu ayrıca."
Durumu kavrayan kadın dehşetle, "Sen onu seçtin, değil mi?" dedi.
"Sinan'ın evlenme teklifini mi kabul etmiş?" dedi kırmızılı kadın da şaşkınca. Bakışlarını siyah paltolu kadına çevirerek tekrarladı. "Sinan'ın evlenme teklifini mi kabul ettin?"
Başıyla onaylarken olabilecek en perişan haldeydi siyahlı. Diğer ikisi anında protesto etmeye başladılar.
"Bunun yanlış bir karar olduğunu biliyordun. Biliyorduk. En başından beri hem de."
"Gerçekten inanılmaz. Sinan'la evlenmek yapabileceğimiz en kötü ikinci şeydi." dedi kırmızılı. "Birincisi ne biliyor musunuz? İtalya'yı reddetmek. Bunu nasıl yapabildiniz? En büyük hayalimizdi."
Diğer kadın araya girdi. "Hayal kırıklığına uğradığının farkındayım ama şu İtalya olayını bir dakikalığına kenara bırakıp asıl soruna odaklanabilir miyiz?"
Kırmızılı kadın tek kelime etmeyeceğini belirtmek ister gibi dudaklarını hırsla birbirine bastırdı.
"İtalya'daki sanat bursunu reddettim çünkü aşk gözümü kör etmişti. İşi de reddettim çünkü sevgili kocam çalışmamı istemiyordu." diye açıklamaya başladı siyah paltolu. "Yıllarımı onu mutlu etmek için bir şeylerden -aslında kendimden- vazgeçerek geçirdim. İçi boş bir kabuğa dönüşene kadar böyle devam etti bu."
"Ama sonunda buna bir dur demeye karar verdin?" diye fikir yürüttü kırmızılı kadın.
"Evet, aldatıldığımı öğrendiğimde." dedi siyah paltolu acı acı. "Bakın buna çok güleceksiniz. Tahmin edin, kiminle?"
Diğer iki kadın bir ağızdan "Eliz?" dediler.
Bir ona, bir diğerine baktı siyah paltolu şaşkınca. "Nereden bildiniz?"
"Hayat gerçekten de şaşırtıcı sürprizlerle dolu." dedi kırmızılı omuz silkerek.
"Tamam," dedi taba rengi ceketli kadın kontrolü ele alarak. "Üçümüz de buradayız. Kaderin üçe ayrıldığı yerde."
"Çok dramatik oldu."
"Ayrıca," diye araya girdi kırmızılı kadın. Bakışları tavanda, duvarlarda ve masalarda geziniyordu. "Kaderin üçe ayrıldığı yer olmak için fazlasıyla sıradan değil mi sizce de? Neden burayı seçtiği hakkında bir fikriniz var mı?"
Diğer iki kadın bilmedikleri manasına gelen sözler mırıldandı.
"Peki, neden yılbaşı?" dedi ceketli.
"Gerçekten en ufak fikrim yok."
"En azından ikram güzel." dedi siyah paltolu fincanını havaya kaldırarak. Diğerleri de ona katılarak fincanlarını havaya kaldırdı.
"Üç seçenek, üç yol, üç hayat." dedi taba rengi ceketli. "Artık hepsinin sonunu biliyor. Hangisini seçeceğine karar vermek ona kalmış."
"Sizi üzmek istemem ama bence kimi seçeceği gayet açık." dedi kırmızılı kendinden müthiş emin bir biçimde. "Yani sıkıntıdan ölmek istemiyorsa..." dedi taba rengi ceketliye bakarak. Bakışları ona dik dik bakan siyah paltolu kadına takılınca ekledi. "Ya da mutsuzluktan..."
"Şu anda mutsuzum, evet. Çok kötü şeyler yaşadığım da doğru." diye kabul etti siyah paltolu. "Ama her zaman böyle değildi. Başlarda her şey çok güzeldi. Delice aşıktık, tutku çok yoğundu. Hayatımızın aşkıyla evlendim sonuçta. Sonu acı bitti, evet ama bazı acılar yaşanmaya değer. Ayrıca sakın bana bir kez olsun, 'onun teklifini kabul etsem nasıl olurdu' diye düşünmediğinizi söylemeyin."
"Eğer bir kadın yirmi dört yaşına kadar hayatının erkeğine rastlamadıysa, o kadın şanslı bir kadındır." diye alıntıladı kırmızılı tekrardan.
"Bunu diyen kişi henüz aşık olmamış bir feministtir, inan bana." dedi siyahlı. "Hem ne derler bilirsiniz; komünizm parayı buluna kadar, feminizm kocayı bulana kadardır."
Kırmızılı kadın gözlerini devirip orada olmayan birine yalvarmaya başladı. "Lütfen o olma, lütfen o olma. Lütfen..."
"Sonu kesin mutsuzluksa, hiç umut yoksa o acıyı çekmeye değmez. Acı veren, tüketen aşktansa; mutlu eden, tamamlayan sevgiyi tercih ederim." dedi taba rengi ceketli kadın. "Ayrıca benim hayatım sıkıcı değil. Tamam, belki seninki kadar eğlenceli değil -bu noktada kırmızılıyı işaret etmişti- ama küçük, güzel bir hayatım var. Her şeyi doğru yaptım ben. Sevdiğim işte çalışıyorum. Doğru insanla, en iyi arkadaşımla evlendim. Ayrıca Ada var."
"Ada mı?"
"Kızım." diye açıkladı.
"Sahi mi?" dedi siyah paltolu düşüncelere dalmış bir şekilde. "Ben de kedime Ada adını koydum."
Kırmızılı kadın şen bir kahkaha attı. "Bak buna çok güleceksiniz. Benim de balığımın adı Ada."
"Demek ki bazı şeyler hiç değişmiyor." dedi siyahlı küçücük bir gülümsemeyle.
"Farkındasınız, değil mi?" diye sordu birden ceketli. "Seçim yaptığında içimizden ikisi sonsuza kadar yok olacak."
"Bu işlerden fazla anlamam ama..." dedi kırmızılı. "Sonsuza kadar yok olacak olsak şu anda da var olmazdık. Ama buradayız. Sohbet ediyoruz. Sıcak çikolata içiyoruz."
Siyahlı itiraz etti. "Bunların hepsi onun kafasının içinde olup bitiyor."
"İyi de, bu niye gerçek olmadığı anlamına gelsin ki?" dedi ceketli.
"Haklısın," dedi siyahlı. Sonra da hiçbir uyarı olmaksızın kırmızılının omzuna vurdu. Genç kadından acılı bir 'ah' sesi çıkınca başını salladı. "Şu an bana da oldukça gerçek geldi."
"Ne yaptığını sanıyorsun?" dedi kırmızılı omzunu ovalayarak.
"Gerçek miyiz diye kontrol ediyordum."
"Başka yol bulamadın mı?" dedi kırmızılı öfkeyle.
"Hanımlar?" diye araya girdi o ana kadar orada olduğunu fark etmedikleri garson. "Bu zarfı size teslim etmem gerektiği söylendi."
Üç meraklı bakışın altında zarfı masaya bıraktı ve geldiği gibi aniden kayboldu.
"Bir mektup daha mı?"
Ceketli kadın mektubu eline alıp diğer ikisine baktı. İkisi de devam et der gibi bakınca zarfı açtı, katlanmış kağıdı içinden çıkardı ve okumaya başladı. Bu bir mektup değil, günlük sayfasıydı. Yirmi dört yaşındayken tuttuğu günlükten koparılmış bir yapraktı.
Sevgili defterim,
Bir yerde şöyle bir cümle okumuştum:
'Belirsizliği kucakla çünkü bir şeyler kesin değilken olasılıklar sonsuzdur.'
Seçim yaptığımız anda sonsuz olasılıklar kaybolur, mümkün olan sonuçlardan yalnızca birini görürüz ve bu bizim gerçekliğimize dönüşür.
Ben şu anda bir seçimin arifesinde, her şeyin mümkün olduğu o kısa zaman dilimindeyim. Saatlerin durduğu yanılsamasına kapılmayı çok isterdim fakat şimdi saniyeler hiç olmadığı kadar hızlı akıyor. Beni kaçınılmaz bir sona, sonuca doğru götürüyor ve bu, benim bundan sonraki gerçekliğim olacak.
Üç seçenek, tek bir soru ve verilmesi gereken çok önemli bir karar var. Belki de kaderimi tamamen değiştirecek bir karar...
Hangisini seçeceğim?
Bu noktada kendime bir soru daha sordum. Yirmi yıl sonraki ben buna ne der?
Yaptığım seçimlerin sonuçlarını görebilmek için zamanda üç farklı noktaya üç mektup yolladım. Üç farklı ben için birer mektup. Ve yılbaşında buluşmalarını istedim. Çünkü yılbaşı hem bitişleri hem de yeni başlangıçları müjdeler. Böyle bir buluşma için daha anlamlı bir tarih olabilir mi?
Artık seçimlerimin sonuçlarını biliyorum. Seçtiğim hayatın beni nasıl bir ben yapacağını biliyorum. Hangi ben olmak istediğimi biliyorum.
Kısacası ben kararımı verdim. Ancak bu demek değil ki, sizlere veda ediyorum. Üçünüz de birer ben, benden birer parçasınız. Her kadın içinde kendine has bir evren barındırır. Orada kimi zaman özgürdür, kimi zaman aşık, kimi zaman da anne. Aslında hepsi aynı kadındır. Hepsi 'biz'dir, hepsi 'ben'dir.
Günlüğün kapağını kapatırken yorgunca gözlerini kırpıştırdı genç kadın. Yorgun ama mutluydu. Günler sonra ilk kez huzurluydu çünkü ne yapması gerektiğini biliyordu. Belirsizlik sonsuz olasılık demekti belki; ancak sonsuzluğun içinde kaybolmaktan yorulmuştu. Sonucu ne olursa olsun, kendi gerçekliğine hazırdı. Büyümek bu anlama gelmiyor muydu zaten?
Sırasıyla; bilgisayar ekranından kendisine göz kırpan mülakat davetiyesine, İtalya'daki sanat okulundan gelen kabul mektubuna ve kadife kutunun içinde parlayan yüzüğe baktı.
Üç sıcak çikolata, üç kadın ve üç kader...
Elbette hepsi kafasının içinde olup bitmişti. Ama bu neden gerçek olmadığı anlamına gelsin ki?
SON
12.11.2019
Harry Potter göndermeli güzel bir hikaye olmuş, hoş ve tatlı.
YanıtlaSil